Bu şarkımsı şeyi çalarken aklıma gelen hikaye:
askeri çadırı yakma suçu üstüne yıkılmış bir iskoç. ikizinin yardımlarıyla hızlıca ülkeden kaçmış. (daha sonra ikizi kendi kimliğini ve kardeşinin akıbetinden bihaber olduğunu kanıtlayarak yırtmaya çalışacak.) taksimdeki ilk gecesinde bir kokoreççiye sabaha kadar açık bir yer soruyor, kokoreççi de çaktırmadan mekan sahibinden komisyon için telefonda anlaşarak batakhane bir pavyona kadar müthiş bir güler yüzle eşlik ediyor. burada sarhoş edilip kapanışta hesaba itiraz edince dayak yiyor ve kaçış planında 5 dakikalığına gördüğü annesinin eline sıkıştırdığı buruş buruş ve annesinin göz yaşları bulaşmış son parası alınıyor. Duvar dibinde bitap ve kanlar içinde son sigarasını içip ikizinin durumunu merak ederken (benzer durumda ve hatta üstüne sigarasız olduğuna içi parçalanıp sigarasının tadı değişirken) kafasındaki yangının ilk çıtırtı, annesinin hıçkırık, uçağın anons ve pavyondaki şarkıların zurna sesleri birbirine giriyor.
şarkı kısa hikaye kısa okuyacak insan çok az. o hali daha güzel ama kazayla kurgu sevmez radikal bir kafa falan okursa diye disclaimer yapalım. bu elemanı daha sonra refaha erdirecek ve İskoçya'daki haksızlığı dahi ortadan kaldıracak kişiler de iş dönüşü onu kaldırımda baygın bulan cesur yürekli dansöz bir Türk kızı ve onun matematik öğretmeni abisi. Dolayısıyla adamın nihai kanaati de Türklerin ortalamada en iyi kalpli millet olduğu yönünde.
Yorumlar
Yorum Gönder